Müdahaleci ebeveyn sorunu, ilişkideki bireylerden birinin ebeveyn ailesiyle çok iç içe büyümesinin ardından, evliliğinde yeni ailesiyle ebeveyn ailesi arasındaki sınırı çizememesi olarak tanımlanabilir. Bu sınır çizememe durumu dinamik bir süreçtir. Hem ebeveyn aile bu sınırı geçmek ister, hem de kişi buna “hayır” demekte zorlanır.
Bu sorun, sadece bireyin kendi sorunu olmakla kalmayıp, partnerinin de sorunu haline gelir. Bowen Aile Sistemleri Teorisi’ne göre, bu durum “farklılaşmamış aile ego kütlesi” olarak adlandırılır ve aile üyelerinin birbirlerine aşırı bağımlı olduğu, bireysel kimliklerin net bir şekilde oluşmadığı durumları tanımlar (Bowen, 1978).
Müdahaleci ebeveyn sorunu yaşayan çiftlerin cinsel hayatlarındaki enerji de, kişilerin yetişkinlik ve çocuk rollerinin birbirine karışmasından dolayı yavaş yavaş sönümlenir. Bu durum, “Genogram” tekniğiyle aile ilişkilerini inceleyen araştırmacılar tarafından da doğrulanmıştır (McGoldrick ve Gerson, 1985).
Ebeveyn aile sorunu yaşayan ilişkilerde taraflardan biri, eşinin ailesinin sınır aşımlarından ve eşinin “hayır” diyememesinden dolayı boğulmuş ve öfkeli hissederken; diğer taraf ise ebeveyn ailesiyle eşi arasında kendisini sıkışmış ve kaybolmuş hisseder. Aslında o da bağımsızlaşmak istiyordur ama bağımsızlığın ebeveynine karşı yaratacağı içindeki suçluluk duygusuyla başa çıkmakta zorlanıyordur.
Evlilikte bağımsızlaşma, aslında kişinin kendi hayatında bağımsızlaşma ve ebeveyn ailesinden sağlıklı şekilde ayrılması anlamına gelen varoluşsal bir meseledir. Bu konu, Boszormenyi-Nagy’nin “Görünmez Sadakatler” teorisinde de ele alınmış, aile içi sadakat ve bağlılıkların bireyin özerklik gelişimini nasıl etkileyebileceği açıklanmıştır (Boszormenyi-Nagy ve Spark, 1973).
Bu sorunla ilgili terapiye başvuran çiftler için ilk bağımsız alan terapi odaları olmaktadır. Sonra bu alanda kurulacak güvenli ilişki adım adım dışarıya da yayılmaktadır. Minuchin’in Yapısal Aile Terapisi yaklaşımı, bu tür sınır sorunlarını çözmede etkili bir yöntem olarak kabul edilmektedir (Minuchin, 1974).
Çocuklarının sağlıklı şekilde bağımsızlaştığını gören ebeveyn, ilk başta biraz zorlansa da kendileri için de iyi olan bu ayrışmayı bir şekilde destekleyecektir. Ayrışma, insan doğasının temel meselesidir. Herkesin arzusu ve aynı zamanda zorluğudur. Mahler’in Ayrılma-Bireyleşme Teorisi, bu süreci çocukluk döneminden başlayarak açıklar ve yetişkinlik dönemindeki bağımsızlaşma süreçleriyle paralellikler kurar (Mahler, Pine, & Bergman, 1975).
Ayrışan bireylere önce haset eder, bunu sabote etmeye çalışırız. Sonrasında ise bu ayrışmayla özdeşim kurar ve biz de ayrışmaya çalışırız. Bu süreç, Kohut’un “Kendilik Psikolojisi” teorisinde bahsedilen “ideal kendilik” ve “ayna aktarımı” kavramlarıyla açıklanabilir (Kohut, 1971).
Sonuç olarak, müdahaleci ebeveyn sorunu, karmaşık ve çok boyutlu bir meseledir. Bu sorunun çözümü, bireylerin kendi kimliklerini güçlendirmelerini, sağlıklı sınırlar oluşturmalarını ve aile dinamiklerini yeniden yapılandırmalarını gerektirir. Bu süreçte profesyonel yardım almak, çiftlerin bu zorlu yolculukta daha etkili ilerlemelerine yardımcı olabilir.